Bahreyn Zirvesinde Arapların Suriye Rejimine Yönelik Tutumu
Suriye rejimi lideri Beşşar Esad, 16 Mayıs 2024'te Manama'da düzenlenen Arap zirvesine katıldı ve bu, 2023'te Suriye'nin Arap Birliği'ne geri alınmasından sonraki ikinci katılımı olmuştur. Esad alışılmadık bir şekilde konferansta herhangi bir konuşma yapmamıştır. Arap Birliği, 2025 yılında Şam'da yapılması planlanan bir sonraki 34. zirvenin düzenlenmesi konusunda rejimle anlaşmaya varamamıştır. Görünen o ki baskılar rejimi, zirvenin Irak'ta yapılması konusunda kendi hakkından vazgeçmeye zorlamıştır.
Rejim medyası, konuşma yapılmamasını, Arap liderlerin konuşmaları için 3 dakika zaman ayrılmasına bağlamaya çalışmıştır. Ancak Arap zirvelerinde alışılagelmiş geleneklerden biri de, söz almak istemeyen bazı Arap liderleri için "Konuşma yapılmaksızın dağıtılmıştır" başlığıyla resmi belgelerde yayınlanan konuşmaların bulunmasıdır.
Arapların Suriye rejimine yönelik tutumu, Cidde Deklarasyonu'nda bulunmayan ifadelere yer veren Bahreyn Deklarasyonu'na yansımıştır. Cidde Deklarasyonu'nda değinilmeyen “Suriye krizinin 2254 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı doğrultusunda sona erdirilmesinin gerekliliğine” vurgu yapılmıştır. "Suriyeli mültecilerin ülkelerine onurlu, güvenli ve gönüllü geri dönüşlerini sağlamak için gerekli koşulların oluşturulmasının gerekliliği" de vurgulanmıştır. Ayrıca "Arap İrtibat Komitesi ve Arap Barış Girişimi'nin krizi çözme konusunda rolünün önemi ve Amman Bildirisi'nin uygulanmasının gerekliliği" ile Birliğin "Birleşmiş Milletler'in bu bağlamdaki çabalarını" desteklediği vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Arapların Suriye rejimine söz hakkı vermemesi ve bir sonraki oturuma ev sahipliği yapmaktan mahrum bırakma yönündeki tutumu, Arap normalleşmesi yolunda yaşanan aksaklılarla açıklanabilir. Rejim, Arap bakanlar düzeyinde alınan kararlara ya da daha önce yapılan Riyad'daki Arap Birliği zirvesinin kararlarına yanıt vermemiştir. Dolayısıyla Arap Birliği, rejimi Arap Birliği sistemine tam olarak entegre etmeye hazır değildir.
Bahreyn Deklarasyonu, Arap liderlerin rejimin davranışlarından memnun olmayışına dair mesajlar vermektedir. Örneğin Ürdün Kralı, sınırdaki uyuşturucu trafiğine ve terörizm konusuna odaklanmıştır. Lübnan Başbakanı, Suriyeli mülteciler meselesine odaklanmış ve 2254 sayılı kararın siyasi çözümün temeli olduğunu vurgulayan açıklamalarda bulunmuştur.
Bahreyn Deklarasyonu, “Arap Barış Girişimi” olarak adlandırılan şeyi doğrulamıştır ki bu, Arapların rejimle normalleşme sürecinin henüz tamamlanmadığı anlamına gelmektedir. Bu süreç, uluslararası süreç gibi, rejimin dahil olmayışından ve gerekliliklere cevap verememesinden zarar görmektedir. Bu nedenle Amman Deklarasyonu Bahreyn Deklarasyonu'nda tekrarlanmış ve Cidde Deklarasyonu'ndan ise bir eser kalmamıştır. Ayrıca Bahreyn Deklarasyonu, rejimin Ağustos 2023'te Kahire'de yaptığı ilk toplantıda Arapları hayal kırıklığına uğratan Arap Bakanlar İrtibat Komitesi'nin rolüne de odaklanmış, Amman Bildirisi ve 32. Zirve kararlarının uygulanmasını ertelemeye devam etmiştir. Bu da Ürdün'ün, Suriye dosyasını yeniden Arap liderlerin önüne koymayı ve bir yıl içinde herhangi bir ilerleme veya sonuç elde edemeyen bakanlar komitesine bırakmamayı tercih ederek, Arap Bakanlar İrtibat Komitesi'nin geçen Mart ayında Bağdat'ta yapılması planlanan ikinci toplantısına katılmayı reddetmesine neden olmuştur.
Her halükarda Bahreyn zirvesi, Arapların rejimle normalleşme sürecinin Şam'ın bir Arap zirvesine ev sahipliği yapmasına imkan tanıyacak seviyeye ulaşmadığını açıkça ortaya koymaktadır ki bu, rejimin tamamen Arap sistemine entegre edilmesi süreciyle sonuçlanacaktı. Dolayısıyla Arap Birliği sistemi, Arap Birliği'nin Amman Bildirisi ve BM kararları temelinde alacağı kararlar doğrultusunda ciddi ve gerçek adımlar atılıncaya kadar, kendisiyle diplomatik ilişkilerin kopmuş veya eksik devam etmesiyle birlikte rejimle güvenlik ilişkilerini açık tutmaya devam edecektir.
Son olarak, Suriye rejimini Arap Birliği sistemine entegre etme süreci hâlâ Batı'nın politik süreciyle, özellikle de şu anda, İran'ın Suriye'deki nüfuzunu sınırlandıracak ve İran-Körfez çatışmasının patlak verme olasılığını azaltacak şekilde bölgedeki faaliyetlerini kontrol altına almayla ilgili olarak Amerikan süreciyle bağlantılıdır. Arap ülkelerini rejime gelecekte herhangi bir kazanım sağlamamaya iten şey, İran'ı çevrelemek yerine maksimum baskı politikasını yeniden uygulamaya koyan Cumhuriyetçi bir Amerikan yönetimini ortaya çıkarabilecek olan yaklaşan seçimler nedeniyle Amerikan politikasının daha sonra değişmesi ihtimalidir.