Suriye Rejiminin Adem-i Merkeziyete Yönelik Yeni Konumu
Eki 04, 2024 374

Suriye Rejiminin Adem-i Merkeziyete Yönelik Yeni Konumu

Font Size

Suriye rejim lideri, 24 Eylül 2024'te yeni hükûmet üyelerinin huzurunda yaptığı konuşmada, yetkilerin merkezden çevreye aktarılması kavramının yanlış bir kavram olduğunu, adem-i merkeziyetçiliğin, yetkilerin illerdeki belediyelere veya müdürlüklere dağıtılmasıyla başlamadığını, bu kavramın kurumların geliştirilmesi kavramıyla değiştirilmesi gerektiğini ve ardından adem-i merkeziyetçiliğin son aşaması olacak olan yetki devri düşüncesine geçilebileceğini ifade etmiştir.       

Rejim liderinin yürütme erkinde yetkilerin ve sorumlulukların yeniden yapılandırılmasına ve dağıtılmasına yönelik gayretli bir çalışma olduğunu belirttiği, idari ve ekonomik reform projelerinin aşırı merkezileşme ışığında başarılı olamayacağını ve gerekli olanın "özellikle yerel yönetim kurumları için daha fazla adem-i merkeziyetçilik" olduğunu belirttiği bu “şaşırtıcı” açıklaması, 25 Ağustos 2024'te Halk Meclisi'ndeki konuşmasından yalnızca bir ay sonra gerçekleşmiştir.      

Mart 2011'de kendisine karşı devrimin başlamasından sonra rejim liderinin açıkladığı iddia edilen reform sürecinin bir parçası olarak 23 Ağustos 2011'de 107 sayılı kanun çıkarıldığında, yetki devri adem-i merkeziyetçiliğin son aşaması olmamıştır. Aksine “yetki ve sorumlulukların adem-i merkeziyetçiliği uygulamayı” hedeflediğini ifade eden kanunun ilk hedefi bu olmuştur. İkinci hedefi ise “merkezi otoritelerin görevinin planlama, yasama ve düzenleme ile sınırlı olduğuna ve merkezi otoritelerin ancak "idari birimlerin uygulayamadığı büyük projeleri uygulayabilir" olduğuna vurgu yapmıştır.      

Rejimin lideri, 17 Şubat 2019'da düzenlenen yerel meclisler konferansında 107 sayılı kanunun çıkarılmasıyla ilgili, bu kanunun "belediyelere daha fazla bağımsızlık vererek ve kamu hizmetlerinin yönetilmesi konusunda idari adem-i merkeziyetçiliği genişleterek yerel yönetimin etkinliğini artırmaya yönelik önemli bir adım" olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca bu kavramı şu sözlerle vurgulamıştır: "Pratikte, Suriye'de toplum ve devlet işlerini yönetmek, dengeli kalkınmayı, geçtiğimiz on yıllarda uygulanan merkezi yöntemleri kullanarak gerçekleştirmek artık mümkün değildir".      

Rejim lideri aynı konferansta, 107 sayılı kanun uyarınca desteklediği adem-i merkeziyetçilik ile reddettiği “kapsamlı adem-i merkeziyetçilik” arasında bir ayrımda bulunmuştur.    "Terörü destekleyen ülkelerdeki araştırma merkezlerini" pazarlamakla ve Suriye'de uygulamaya çalışmakla suçlamıştır. Bu kavramı reddetmesinin nedenini “devletin otoritesini tamamen zayıflatması, devletin marjinalleşmesi ve şekilden ibaret bir rolünün olması” olarak ifade etmiştir. Ayrıca egemenlik ve ulusal kavramların zayıfladığını ve bunun sonucunda toplumsal homojenliğin azaldığını, bunun da toplumun bölünmesine ve coğrafi olarak vatanın bölünmesine yol açtığını” belitmiştir.      

Bu ayrıma rağmen rejimin genel olarak adem-i merkeziyetçiliğe yönelik şüpheci tutumu sürmektedir. 107 sayılı kanunun yayımlanmasının üzerinden 13 yıl geçmesine rağmen fiili uygulamaya geçilememesinin nedeni de    budur. Ayrıca rejim, adem-i merkeziyetçilik terimini ve kavramını, 2254 sayılı Karar ve Cenevre Bildirisi gibi Birleşmiş Milletler kararları ve bildirilerinin ve Viyana Bildirileri gibi diğer uluslararası bildirilerin içeriğine dahil etmemek için de çok çabalamıştır. Ayrıca bu terimin, eski BM elçisi Staffan de Mistura'nın 30 Kasım 2017'deki 8. Cenevre müzakereleri sonunda yayınladığı ve daha sonra 2018'in başlarında Soçi Konferansı'nın nihai bildirisinde kabul edilmesinin ardından Anayasa Komitesi'nin çalışmaları için geçerli referanslardan biri haline gelen "On İki Yaşam İlkesi"ne dahil edilmesi de engellenmiştir.      

Suriye rejim liderinin adem-i merkeziyete yönelik yeni tutumu, bu kavramın tamamen reddedilmesi olarak değerlendirilmektedir. Yerel yönetimlerin güç ve yetkileri olmadan adem-i merkeziyetçiliğin bir anlamı yoktur. Bu yeni konum, adem-i merkeziyetçiliğin adım adım bir yaklaşıma dahil edilmesine karşı proaktif bir duruş olarak yorumlanabilir. Bu, merkezi olmayan yönetimin ana giriş noktalarından biri olan "güven artırıcı önlemler" konusunda bir girişim geliştirmeye çalışan Birleşmiş Milletler Özel Temsilci Ofisi Sivil Toplum Destek Odası'nın toplantısıyla aynı zamana denk gelmektedir.      

Bu yeni konum, sahadaki en büyük destekçisi İran rejimi ve Hizbullah'ın gücünün azalmasının, Rusya'nın Ukrayna savaşıyla meşgul olmaya devam etmesi ve Avrupa ile Amerika'nın bu savaşa yaptırım uygulama konusundaki kararlılığının ardından, aynı zamanda rejimin kendi içine kapanmasının ve şu anda içinden geçmekte olduğu “zayıf” aşamada kendisine empoze edilebileceğine inandığı tüm girişimleri reddetmesinin de bir başlangıcı olabilir. Rejim lideri, hükûmete, Arapların kendi rejimine karşı açılımda bulunması yoluyla ekonomik durumu iyileştirme konusundaki umutsuzluğunu dile getirmiştir ki bu açılımı sadece siyasi nitelikte bir açılım olarak tanımlamış ve bu yüzden Suriye ekonomisini kurtarmayacağını ifade etmiştir.