Trump Yönetiminin Suriye Konusundaki Beklenen Yaklaşımı
Tüm gözler, ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 Ocak 2025'te resmen başlayan yeni başkanlık döneminde benimseyeceği dış politikalara çevrilmiş durumdadır. Çünkü bu politikaların Ortadoğu ve Suriye konusunda derin etkileri olacaktır.
Suriye konusu, en büyük düğüm olan Esad rejiminin devrilmesiyle bitmeyen, pek çok karmaşıklığı bünyesinde barındıran bir konudur. Ayrıca Suriye'deki karmaşıklık bölgenin karmaşıklığıyla da iç içedir. Trump yönetiminin konuya ilgi göstermesi ve bu ilginin Suriye'ye yönelik politikalarına yansıması beklenmektedir. Bu ilgi özel bir ilgi olmayacak ve Suriye'nin konumu daha önceki Amerikan yönetimlerinde olduğu gibi kalacaktır.
ABD dış politikasına ilişkin ilk göstergeler, Trump yönetiminin bölgeye yönelik ilgisinin, İran'a yönelik azami baskı ve özellikle Yemen ve Irak'ta İran'ın dış nüfuzunu sınırlamaya yönelik politikasına yeniden odaklanacağına işaret etmektedir. Trump, yemin ettikten bir gün sonra Husileri yeniden terör örgütü olarak ilan etmiştir. Ayrıca ekibi Trump'ın resmen Beyaz Saray'a yerleşmesinden önce bile Irak konusuna erkenden müdahil olmuş, İran'ın Irak'taki manevra alanını daraltmak amacıyla, Haşdi Şabi gruplarının Irak ordusuna entegre edilmesi talebiyle Irak hükûmetine çok sayıda mesaj gönderilmiştir.
Trump'ın Suriye konusundaki beklenen politikalarının genel hatları bölgedeki önceliklerinden ve böylelikle yeni ABD yönetiminin acil öncelikleri arasında görünmeyen Suriye konusuna daha az müdahil olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu, İran nüfuzunun geri dönmesini engellemek veya Trump'ın ileride Orta Doğu'da yeniden savaş çıkmasını önlemek için kullanmayı hedefleyeceği barış anlaşmaları üzerinde çalışmak gibi bazı hedeflere ulaşmak amacıyla konuyla ilgilenmemesi anlamına gelmektedir ki Çin'den gelen tehditlerle mücadele gibi diğer önceliklere odaklanmasına imkan tanıyacaktır.
Ayrıca ABD'nin Suriye konusuyla etkileşimi Trump'ın Türkiye cumhurbaşkanıyla olan kişisel ve güçlü ilişkisiyle de bağlantılı olacaktır. Buna göre Trump yönetiminin SDG'ye sağladığı desteği azaltması beklenmektedir. Ancak sorunu askeri güçle çözmeyi kabul etmeyebilir ve aksine, Kürt bileşeninin yeni Suriye devletine katılımını, devletin geri kalan unsurlarından ayrı kalmadan, muhtemelen destekleyecektir. Belki de terörle mücadele görevleriyle ilişkili bazı kuvvetler hariç tutulabilecektir.
ABD güçleri Suriye'den tamamen çekilmeyebilir. Bilakis, ABD'nin Irak politikasındaki önemlerinden dolayı kendi kontrolünde kalma olasılığı en yüksek olan Suriye çölündeki El-Tenef ve Haseke'deki Harab el-Cir üsleri gibi Suriye-Irak sınırındaki çok sayıda üssü elinde tutarak bir yeniden konumlanma süreci yürütmektedir.
Trump yönetiminin, Şam'daki Suriye yönetimiyle yapılacak görüşmelerde, Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar öncülüğünde yürütülen Suriye'de istikrarı sağlamaya yönelik bölgesel çabalara karşılık vermesi beklenmektedir. Buna göre Suriye'nin yaptırımlarla ilgili daha fazla muafiyet kazanması mümkün olabilir. Ancak diğer yandan Heyet Tahrir eş-Şam'ı terör örgütleri listesinden çıkarması ve yaptırımları tamamen kaldırması kolay olmayacaktır. Amerika'nın sürece katılımı, Şam yönetiminin siyasi hayatı tüm taraflara ne ölçüde erişilebilir kıldığına ve Trump'ın Orta Doğu vizyonuna gerçek anlamda ne kadar bağlı olduğuna göre şekillenecektir.
Her halükarda Trump alışılmadık bir karakterdir. Bundan sonraki adımlarının ne olacağını kestirmek zordur. Eğer Şam yönetimi IŞİD'in yeniden ortaya çıkmasını önlemek için etkili bir çalışma ortaya koyabilirse, Trump yönetiminin Şam yönetimine karşı daha olumlu bir tutum sergilemesi mümkün olabilecektir. Ancak Trump'ın ve ekibinin genel olarak İslamcı hareketlere karşı olumsuz bakış açısı göz önüne alındığında, Şam yönetimine karşı çok açık bir politika izlemesi beklenmemektedir.