ABD'nin Suriye Geçiş Hükûmetini Tanıma Konusunda Gecikmesinin Sonuçları
ABD, Avrupa Bakanı ve Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot'nun çağrısı üzerine Suriye'ye ilişkin Paris (Akabe 3) Konferansının bildirisini imzalamamıştır. 13 Şubat 2025 tarihinde gerçekleştirilen toplantı, Suriye, Bahreyn, Kanada, Mısır, Almanya, Yunanistan, Fransa, Irak, İtalya, Japonya, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman Sultanlığı, Katar, Suudi Arabistan Krallığı, İspanya, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Birleşik Krallık hükûmetlerinin ve Avrupa Birliği Genel Sekreteri, Birleşmiş Milletler adına Suriye Özel Temsilcisi, Arap Birliği Genel Sekreteri ve Körfez İşbirliği Konseyi Genel Sekreterinin ortak bildirisiyle tamamlanmıştır.
14 Aralık 2024'te Akabe toplantısına ABD'yi temsilen Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 12 Ocak 2025'teki Riyad toplantısına ABD'yi temsilen Dışişleri Bakan Yardımcısı John Bass katılmıştır. Ancak Paris konferansına alt düzeyde bir diplomatik heyetle gözlemci olarak katılım göstermiştir.
Paris Konferansı Bildirisi, Suriye'de geçiş hükûmetinin kurulmasını destekleme konusunda Akabe ve Riyad Bildirileri'ni takip etmiş olup, katılımcıların, Güvenlik Konseyi'nin 2254 (2015) sayılı Kararı'nda yer alan ilkelerin ruhuna uygun olarak, Suriye toplumunun tüm unsurlarını temsil eden bir hükûmetin kurulması amacıyla barışçıl, güvenilir, sistemli, hızlı ve kapsamlı bir geçiş sürecinin başarılı olmasını sağlamak için birlikte çalışma arzusunu dile getirmiştir. Açıklamada, Birleşmiş Milletlerin geçiş aşamasına destek sağlama konusunda oynayabileceği rolün önemi ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Özel Temsilcisinin bu konuda yürüttüğü çabaları vurgulanarak, geçiş hükûmetinden açık ve şeffaf olan gerçekçi bir takvim hazırlaması, anayasal reformları gerçekleştirme ve bunun için koşullar oluştuğunda özgür ve adil seçimler düzenleme taahhüdünde bulunması istenmiştir.
Amerika'nın konferansa katılmamasının konferansın gidişatına olumsuz etki edeceği öngörüsüyle Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da görüşmelere katılmış, Suriye Dışişleri Bakanı Esad El-Şeybani ile ikili bir görüşme gerçekleştirmiş ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara'nın Fransa'ya davet edildiğini teyit etmiştir. Fransa Dışişleri Bakanı Barrot konferanstaki açılış konuşmasında ülkesinin ortak bir bildiri yayınlanması yönündeki umudunu ve bunun mümkün olmaması halinde konferans başkanı olarak kendi adına bir açıklama yapacağını dile getirmiştir. Fransa bu nedenle konferansı başarılı saymıştır. Zira bir katılımcı devlet dışında oy birliğiyle kabul edilen bir bildiri yayınlanması ümidi pek bulunmamaktaydı.
ABD'nin Paris bildirisinde yer almamasının nedeni, Akabe ve Riyad konferanslarına dahil edilmeyen yeni bir maddedir. Bu maddede "Suriye geçiş hükûmetinin tüm Suriyeliler için insan hakları ve temel özgürlükleri koruma konusundaki devam eden kararlılığının tanınması ve desteklenmesi" yer almaktadır. Amerika'nın bildiriye imza atmamış olması, bunu reddettiği anlamına gelmemektedir. Zira bu anlaşmaya imza atanların hepsi ABD'nin müttefiki ve ortağıdır. Aksine bu, Suriye hükûmetinin tanınmasına yeşil ışık yakılması ve örtülü bir onay verilmesi anlamında değerlendirilebilir. Fransa, bildiriye katılmamasının "ABD'nin şu ana kadar Suriye'ye yönelik belirli bir politikasının olmaması ve Amerikalıların hala izleyecekleri politikanın niteliğini belirleme aşamasında olmaları" nedeniyle olduğunu ifade etmiştir.
ABD'nin geçiş hükûmetini tanıma konusunda gecikmesi, birçok yeni Suriyeli lideri etkileyen sınıflandırmanın iptal edilmesinin yanı sıra Suriye devletine uygulanan, gözden geçirilmesi veya iptal edilmesi gereken bir dizi yaptırım içeren yasayla bağlantılıdır. Bu durum, ülke liderlerinin tüm Suriyelilerin ihtiyaçlarını karşılayacak bir siyasi geçişi sağlama konusundaki vaatlerini yerine getirmeleriyle, uluslararası toplumun talepleri, terörizmle mücadeleye ilişkin taahhüt, komşu ülkelerin güvenliği, uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığının önlenmesine ilişkin diğer konularla da bağlantılı olabilir.
Ancak ABD, geçiş hükûmetinin uluslararası alanda tanınmasını engellememiştir. Bu konuda Esad rejimiyle normalleşmeye çalışmış olan ülkelere yaklaşımındaki gibi davranmamıştır. Daha önce Esad rejimiyle ilişkilerin normalleşmeyeceği yönündeki tavrını net bir şekilde ortaya koymuş, başkalarını bu normalleşme konusunda teşvik etmemiş ve rejime uygulanan ABD yaptırımlarını ihlal eden her ülkeyi cezalandıracağını ifade etmiştir.
Amerika'nın yeni yönetimi tanıması zaman meselesidir, ama bu uzun zaman alabilir ve Suriye, Trump yönetimi için bir öncelik değildir ve önemli de değildir. Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler tarafından görevlendirilen “Suriye Çalışma Grubu”nun 2019 yılında Kongreye sunduğu nihai rapora göre Suriye'nin önemi ABD'ye yönelik 5 tehditten kaynaklanmaktadır: Terör saldırısı riski, İran'ın daha geniş bir bölgesel çatışmanın fitilini ateşlemesi ve İsrail'e karşı bir cephe açması tehlikesi, Suriye'nin, Rusya açısından stratejik bir zafer olarak değerlendirilmesi ve bu durumun Rusya'yı Ortadoğu'da ABD'ye rakip kılması, Rejim uyguladığı şiddet nedeniyle devam eden mülteci göçünün birçok ülkede yarattığı istikrarsızlaştırıcı siyasi ve sosyal etkiler ve Esad rejiminin, ABD'nin savunduğu temel uluslararası normları ağır bir şekilde ihlal etmesi nedeniyle ABD'nin itibarının azalması.
Rejimin düşmesi, terör saldırısı tehdidinin azalması, bölgedeki müttefiklerinin yenilgisiyle birlikte İran tehdidinin azalması, Rusya'nın Suriye'de yaşadığı stratejik yenilgi ve mültecilerin geri dönüşünün başlamasıyla birlikte Suriye ABD için önemini yitirmiştir. Suriye'nin kuzeydoğusundaki hapishane ve kampların idaresi sorunu devam etmektedir. Trump yönetimi, bunun sadece kendi sorumluluğu olmadığını, bilakis özellikle vatandaşları bulunan ülkeler açısından kolektif bir sorumluluğu gerektirdiğini söylemeye başlamıştır.
Sonuç olarak, ABD’nin Paris Konferansı’nda Suriye bildirisini imzalamamasının ve Suriye geçiş hükûmetini tanıma konusunda gecikmesinin herhangi bir olumsuz sonuca yol açma ihtimali bulunmamaktadır. Bu durum diğer ülkeler tarafından tanınmasını engellemese de, Suriye ekonomisine yönelik muafiyetler, yaptırımların askıya alınması ve uluslararası destek konusunda esnek bir yaklaşım benimsenmesinin, ülkedeki yaşam standartlarının iyileştirilmesine ve istikrarın sağlanmasına katkı sağlaması beklenmektedir.