Esad Rejiminin Devrilmesinin Ardından Suriye Demokratik Güçleri'nin Akıbeti Ne Olacak?
Oca 16, 2025 75

Esad Rejiminin Devrilmesinin Ardından Suriye Demokratik Güçleri'nin Akıbeti Ne Olacak?

Font Size

Demokratik Birlik Partisi (PYD), Kuzey ve Doğu Suriye'de yer alan öz yönetimi ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile eski Suriye rejimine koordinasyon, ortak güvenlik, ekonomik ve askeri iş birliği anlaşmalarıyla bağlıydı. Bu anlaşmalar koordinasyon ve ortak çalışmanın birçok boyutunu ortaya koymuştur. Bunların en önemlisi rejimin hem Haseke şehir merkezinde hem de Kamışlı şehir merkezinde SDG kontrolündeki bölgelerdeki güvenlik alanlarını koruması ve Halep kentinde Eşrefiye ve Şeyh Maksud mahallelerinde Demokratik Birlik Partisi'ne bağlı örgütlerin kontrolünün devam etmesidir.

SDG ile rejim arasındaki mutabakat, her iki tarafın güvenlik ve askeri yetkililerinin, kontrolleri altındaki bölgelerde göreceli hareket özgürlüğünü garanti altına almıştır. Ayrıca 2019 Soçi Mutabakatı'nın ardından, Suriye'nin kuzey ve doğusunda Suriye Milli Ordusu ile temas bölgelerinde ve Türkiye sınırında ortak askeri noktalar oluşturmuşlardır. SDG, 2012 yılından bu yana, Katırcı ailesine ait Arfada Petrol Şirketi aracılığıyla, kendi kontrolündeki bölgelerden eski rejimin kontrolündeki bölgelere günlük petrol ve doğal gaz sevkiyatının sürekliliğini sağlama sorumluluğunu yüklenmiştir.

PYD, eski rejimle sağlamış olduğu bu koordinasyon halinin, iki taraf arasında yapılacak birkaç tur müzakereyle meşruiyet kazanmasına bel bağlamıştı. Ancak eski rejimin Suriye'deki PYD unsurlarını, hatta öz yönetimini ve SDG'yi tanıması veya bu konuda herhangi bir ilerleme kaydetmesi mümkün olmamıştır. PYD rejimle olan bu koordinasyonu, başta Rusya ve İran olmak üzere uluslararası müttefikleriyle koordinasyonunu artırmanın bir yolu olarak kullanmıştır. Bu sayede çatışmaların devam ettiği yıllarında bu taraflardan koruma ve güvenlik sağlamış, askeri kazanımlar elde etmeyi başarmıştır. Ancak bu koordinasyona meşruiyet sağlayacak veya siyasi kılıf uyduracak bir kazanım elde edememiştir.

Yukarıdakilere ifade edilen bilgilere dayanarak, 8 Aralık 2024’te Esad rejiminin hızlı bir şekilde devrilmesi, PYD açısından acil bir varoluşsal meydan okumayı beraberinde getirmiştir. Rejimin devrilmesinin ardından Rus güçleri Suriye'nin çoğu bölgesinden, özellikle de Ekim 2019'da ABD güçlerinin çekilmesinin ardından konuşlandığı Halep ve Haseke'de SDG kontrolündeki bölgelerden çekilmiştir. Ayrıca rejiminin devrilmesiyle birlikte İranlı milisler de Suriye'den tamamen çekilmiştir. Söz konusu milisler ayrıca, Suriye Milli Ordusu ile çatışma hatlarında Tel Rıfat ve Şehba bölgelerinde SDG ve rejim güçleriyle ortak güvenlik ve askerî harekât merkezlerinde faaliyet göstermekteydi. Bu çekilmeler, SDG'nin bu bölgeleri savunma kabiliyetini büyük oranda yitirmesine neden olmuştur.

Bu yeni gerçeklik, PYD'yi, -alışılmışın dışında-koşullu ve kısmi Amerikan desteği dışında ciddi bir uluslararası desteğe sahip olmamak gibi yeni sorunlarla baş başa bırakmıştır. Bu durum, esas olarak SDG'nin Suriye ve Irak'ta ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon güçleriyle olan yerel ortaklık rolüyle bağlantılı ve orantılıdır.

İdlib'deki askerî harekât yönetim güçlerinin Halep kentine ulaşmasının ardından SDG, ana kontrol alanları dışında konuşlanmıştır. Fırat Nehri'ni geçerek karşı kıyıda eski rejimin kontrolündeki bölgelere yayılmış, ardından SDG'nin o bölgelerden kaçmasına yardımcı olan eski rejim güçlerine ait silah depoları, teçhizat ve askeri araçları ele geçirerek bir kısmından geri çekilmiştir. Fırın, değirmen, buğday ve arpa depoları gibi bazı kamuya ait sanayi tesisleri de bu bölgelerden taşınmıştır. Suriye'deki yeni yönetimle potansiyel müzakerelerde elini güçlendirmek ve ileri savunma hattında kullanmak amacıyla bazı bölgeleri elinde tutmaya devam etmiştir.

Nitekim iki taraf arasında iki toplantı yapılmış ve bunlardan birinde SDG komutanı Mazlum Abdi ile yeni Suriye yönetimi başkanı Ahmed eş-Şera bir araya gelmiştir. Bu iki toplantıda, Mazlum Abdi'nin 10 Ocak 2025'te yaptığı açıklamalara göre sadece Suriye'nin geleceğine ilişkin temel konularda anlaşma sağlanmış ve SDG'nin yeni Suriye ordusunun bir parçası olacağını vurgulanmıştır.

Yeni Suriye yönetimi ile SDG'nin temsil ettiği PYD arasındaki bu müzakere süreci, SDG ile Suriye Milli Ordusu arasında Tişrin Barajı, Meskene ve Menbiç kentinin güneyinde artan askeri hareketlilik ve çatışmaları sona erdirmemiştir. Ayrıca bu hatta Suriye Milli Ordusu'na destek olmak amacıyla Türk ordusuna ait savaş uçakları ve insansız hava araçlarıyla gerçekleştirilen hava saldırıları da artmıştır. Bu saldırılar, -şimdilik- SDG'nin ve Suriye'deki PKK'ya bağlı YPG'nin dağıtılmasının gerekliliği konusundaki net tutumunu, bir yandan Amerikan tarafı ve yeni Suriye yönetimiyle, diğer yandan Suriye'deki güçlerinin geleceğini belirlemeyi erteleyen Amerikan tutumu ile Trump başkanlığındaki gelecek Amerikan yönetimiyle eş güdümlü olarak dengeleyen Türkiye'nin tutumuyla uyumlu bir biçimde SDG'ye baskı yapmayı amaçlamaktadır.

Suriye'deki koalisyon güçlerinin misyonlarıyla ilgili güvenlik endişeleri giderilene kadar mevcut kontrol alanları oluşturulmuştur. Buralarda temel olarak 12 binden fazla IŞİD savaşçısının bulunduğu IŞİD gözaltı merkezlerinin ve IŞİD üyeleriyle bağlantılı 45 binden fazla yakınının bulunduğu aile kamplarının güvenliğinin sağlanması ve koalisyon güçlerinin SDG ortaklığıyla yürüttüğü güvenlik ve istihbarat operasyonlarının devamının sağlanması amaçlanmaktadır.

Türkiye'nin, kampların ve gözaltı merkezlerinin kaldırılması, taşınması veya güvenliğinin sağlanması, SDG'nin dağıtılıp, yeni Suriye ordusuna entegre edilmesinin ardından, yeni Suriye ordusunun koalisyon güçlerinin terörle mücadele konusunda ortağı olması veya SDG'nin ABD tarafından eğitilen ve silahlandırılan askeri ve güvenlik birimlerinin bir kısmının (özellikle terörle mücadele birimleri YAT ve asketi operasyon ekipleri TOL'un) yeni Suriye Ordusunun Terörle Mücadele Birimi bünyesinde entegrasyonunun sağlanması yoluyla bu sorunların çözümü için ABD ve Irak yönetimiyle birlikte çalıştığı anlaşılmaktadır. Bununla SDG'nin, Suriye'nin diğer bölgelerindeki gruplar gibi dağıtılma ve yeni Sruiye ordusuna entegre edilme sürecinden etkilenmemesini sağlamak amaçlanmaktadır.

Özellikle ABD ve yeni Suriye yönetiminin üzerinde çalıştığı müzakere çabalarının ve şu anda PKK'ya bağlı örgütlerin güvenli bir şekilde dağıtılması ve son dönemde Türk tarafıyla iyi ilişkiler içerisinde olan Irak Kürdistan Bölgesel yönetiminin başarısız olması durumunda, Türkiye'nin SDG'ye karşı geniş kapsamlı bir kara harekâtıyla askeri müdahalede bulunması senaryosu hâlâ muhtemeldir. Irak Kürdistan Bölgesel yönetimi, PKK'nın Suriye'deki Kürt siyasi güçlerinden ayrılması için yoğun bir şekilde çalışmakta ve Suriye Kürt ulusal güçlerinin saflarını yeni devletin inşasına katılacak şekilde tek bir blok halinde birleştirmeye çabalamaktadır.

Ancak her halükârda, mevcut gerçeklik, yerel ve uluslararası aktörlerin pozisyonları, SDG’nin kaderinin, Suriye topraklarındaki diğer askeri grupların kaderinden farklı olmayacağını göstermektedir. SDG'nin durumu, bölgesel veya etnik bir ayrıcalık gözetilmeksizin bu temelde ele alınmaktadır. Ancak SDG'nin kontrol ettiği alanların önemi ve IŞİD hücrelerinin varlığını sürdürmesi, PKK'nın bölge üzerindeki kontrolü ve bununla ilişkili güvenlik sorunları nedeniyle oluşan güvenlik hassasiyetleri ve SDG bünyesindeki bazı güvenlik birimleri tarafından yürütülen terörle mücadele operasyonlarındaki yerel ortaklık rolü, SDG'nin bu alanlar üzerindeki kontrolü meselesinin çözümünün daha uzun sürmesine neden olmakta, bölgesel ve uluslararası koordinasyon, mutabakat ve çabayı gerektirmektedir. Bu durum, SDG'ye söz konusu oluşumları koruyacak veya bunların uluslararası koalisyon güçleri ve Türkiye tarafından kabul edilebilir eş değer oluşumlara dönüştürülmesini sağlayacak işlevsel bir özellik kazandırabilir.