Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki Suriye rejimi ve SDG mevzilerini bombalamasındaki siyasi mesajlar
Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki Suriye rejimi ve SDG mevzilerini bombalamasındaki siyasi mesajlar
Fırat’ın doğusundaki Çarıklı ve Zur Maghar köylerinden bir sınır karakolunun bombalanması sonucu bir Türk askerinin öldürülmesinden sonra Türkiye, 16 Ağustos 2022’de Haleb’in kuzeydoğusundaki Ayn el-Arab bölgesinde SDG ve Suriye rejimine ait mevzilere füze, topçu ve hava saldırısı başlattı. Saldırılarda rejim güçlerinin en az 3 unsuru öldürüldü.
Bu gerginlik, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın PKK ve Suriye kolunun Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerden çıkarılması amacıyla rejime siyasi destek sağlanmasına ilişkin açıklamalarının ve 2021’in sonunda iki taraf arasında diplomatik temasların olduğunu belirtmesinden birkaç gün sonra geldi.
SDG’nin Türk karakoluna saldırı düzenlemesi bu aralar Türkiye ile rejim arasında kendisine karşı koordinasyon seviyesini yükseltmeye yönelik her türlü fırsatı baltalamak amacıyla yapılmış görünüyor. Karakola saldırı, SDG ile rejimin ortak kullandığı bir mevziden yapıldığı varsayılıyor.
Öte yandan Türkiye’nin yanıtı, Soçi Muhtırası (2019) uyarınca rejime verilen PKK’yı bölgeden çıkarma görevini yerine getirmemesinden duyduğu memnuniyetsizliği yansıtmakla birlikte bölgede askeri operasyonları kapsayacak şekilde PKK’yı bölgeden çıkarmaya ve rejimin PKK’nın bölgedeki faaliyetlerine koruma sağlaması konusunda herhangi bir rol veya şüpheye izin vermemeye tam olarak hazır olduğunu da gösteriyor.
Türkiye, hava sahasından SİHA’lar ile saldırı düzenleyerek Rusya ve ABD’nin bu konudaki taahhütlerini yerine getirmediği bir ortamda ulusal güvenliğine yönelik tehditlere karşı doğrudan askeri operasyona alternatif oluşturma yeteneğini göstermek istedi.
Buna göre Türkiye Fırat’ın doğusunda rejim güçlerinin konuşlandığı mevzilere yönelik yeni saldırılar gerçekleştirmesi bekleniyor. Bu durum garantör olarak Rusya’nın sükuneti sağlamak için müdahale etmesine ve bölgedeki güvenlik sorunlarına yönelik diplomatik kanallar aracılığıyla çalışmalar yürütmesini sağlayabilir.
Bu, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda rejime ve SDG’ye karşı askeri operasyon düzenleme fırsatını ortadan kaldırmıyor. Ancak Türkiye, gerginlikten kaynaklanan saha tepkisini test etmek için daha fazla zamana ihtiyaç duyacaktır. Eğer iki taraf daha fazla iş birliğine başvurursa, yeni bir operasyon düzenlenmesini sağlayacak askeri baskının devamı için ek bir gerekçe olacaktır. Eğer rejim ve müttefikleri bu tür bir gerginliğe taahhütlerini yerine getirerek yanıt verirse, SDG ile anlaşmazlık çok muhtemel olacak ve iki taraf arasında askeri çatışmalara varacaktır.
Sonuç olarak Fırat’ın doğusunda rejim güçlerine ait mevzilerin bombalanması, Türkiye’nin rejimle ilişkisiyle alakalı tavır ve politikasının gerçek durumunu yansıtıyor. Türkiye’nin son dönemde rejimle ilişkisine yönelik siyasi söyleminde yaşanan değişim Rusya’nın bu konudaki ısrarlı taleplerine bir yanıt ya da onunla daha fazla yakınlaşmaya hazır olduğunu göstermekten başka bir şey ifade etmiyor.